Ana sayfa Köşe Yazısı ŞEHİR MÜZESİ KULA SOKAKLARI

ŞEHİR MÜZESİ KULA SOKAKLARI

247
0
PAYLAŞ

Tarih boyunca akla gelen ne varsa kayıt altına alınmadığı takdirde o ülkenin, şehrin, kültürünü, tarihini anlatmak efsaneden öteye geçemez.

Yapısı, kapısı, penceresi, odası, bahçesi, sokağı; insan nefesi, insan adımı insan hayatı ile kaimdir. Yaşamak, kültür oluşturmak, taşınmaz kültürü taşınır hale getirip yaşatmak şehrin kültürüdür şehrin karakteri, benliği, kimliği, geleceğidir.

Şehirlinin, alışveriş ettiği, çarşı pazarı, kalaylattığı kapı çanağı, bahçesinin tarlasının çapası küreği, arabasının demiri tekeri, kapısının, halkası, kilidi, mandalı, tokmağı, penceresinin işlemeli demir korkuluğunun kıvrımları, yılda en az iki defa hallaçta yatağının pamuğunun attırılarak tiftilip yumuşatıldığı, çeyizlik tavus kuşu motifli saten yorganı, iki genç insanın iyi günde kötü günde bir olduğu bir yastıkda kocadığı uzunca yastığının işlemeli kılıfı… Yetiştirdiği koyunun keçisinin, ineğinin, davarının, onun da ayrı bir sanat olduğu sütünden; yoğurt, tereyağ, yayık ayranı, tulum peyniri, tüyünden kılından yapağı ile ipliği, evin taş zeminine serilen keçe halısı, çobanının kepeneği, koyununun yününden eğirdiği fırdöndüsü, çıkrıkta sardığı ipliği ovadan dağdan bayırdan topladığı otları bakır kazanda kaynatarak boyadığı, türkülerle ağıtlarla sevdalarla aşınmış ahşap halı tezgahlarında dokuduğu; büyüklerinden gizlediği hasretini, sevdasını, aşkını dillendirdiği, gurbet yolu gözleyen genç kadının arada bir beşiğinin ipi ile bebeğini sallarken diğer eliyle rengarenk yumaklardaki yün ipleri dile getirdiği, kim bilir ne hisler ile kirkiti vurarak  ilmekleri birbirine bağlarken dokuduğu kilimlerde halılarda ne sohbetler anlatılır ne hatıralar dinlenir, hakka yürümüş ne canlar rahmetle anılır hayatta olmayan ne hayatlar anlatılır.

Kadınların kapı önlerinde ikindi vakti sohbetlerinin, suya gitmeyi fırsat bilen genç kızların, dokuz taş, çizgi, eşiklerde beş taş, sokak aralarında saklambaç, oynayan çocukların bağırışları, bahçelerde nar ağaçlarında daldan dala zıplayan nar bülbüllerinin aynı tonda ötüşleri, dar sokaklarının nefeslendiği genişimsi sokaklarda düğün yemeklerinin kazanlarda kaynatıldığı, sandıklardan çıkarılan bindallıların yarıştığı evlerde kınaların yakıldığı, damadın traşı, halayı, kalaycının bakır topladığı, eskicinin “eski rubacı” diye bağırdığı, arada bir at arabalarının dingil sesleri, evler arasına sıkışmış camilerin evlerin hayatlarından gözüken minarelerinden yanık sesli müezzinlerin sabah ezanıyla başlayan hayatlar, Akşam ezanında kapanan dükkanlar, Yatsı’dan sonra sönen ışıklar, karanlığa teslim olan daracık sokaklarda bekçi düdükleri.

Necip Celal Andel’in tangolarından birinde geçer:

Geçmiş zaman olur ki

Hayali cihan değer

Bir an acı duyar insan belki

Sevmişse biraz eğer

Anlar ki geçenlerin

Rüyaymış hepsi meğer

Rüya olsa bile o günlerin

Hayali cihan değerİşte cihana değecek yaşantımız, yaşatılmak istenen kültürlerimiz. Müze kent Kula’da Tarihi Kula Evleri, çarşısı, eşrafı, esnafı; keçeci semerci arabacı demirci kalaycı marangozu daha bir çok el sanatları, evde işlenen, dokunan kilimi halısı perdesi divanı ile ev eşyaları, taş fırın ekmeği helvası leblebisi henüz daha dururken, henüz konuşacak yaşlılarımız varken taşınır taşınmaz kültür varlıklarımızı geleceğimize taşıyalım.

Yorum Yaz

Please enter your comment!
Please enter your name here